Vücudumuzun en küçük parçası olan hücrelerin her birinde enerji üretim merkezi olan mitokondriler bulunur. Hücrelerimizdeki bu mitokondrilerin neredeyse tümü, annelerimizin genlerinden aktarılır. Yani dış görünüşlerimiz babalarımıza daha çok benziyor olsa bile vücudumuzda DNA molekülünü taşıyan mitokondrilerimizi annelerimizden alırız. Annelerimizden kalıtsal olarak aldığımız bu mitokondrilerde bulunan halkasal yapılı DNA molekülü, yaşlanma hızımızı belirleyici bir etkiye sahiptir. Mitokondriyal DNA’larımız günlük hayatımızı sürdürebilmemiz için gereken enerjiyi üretmekle sorumludur. Yaş aldığımız her bir gün de bu enerji üretimi değişmektedir. 50’li yaşlarında birinin mitokondrilerinde üretilen enerji ile 20’li yaşlarındaki birinin hücrelerinin ürettiği enerji değişkenlik göstermektedir. Tabii kimi zaman her ne kadar genç olursak olalım daha yorgun ve bitkin hissettiğimiz olabilmekte; bu da mitokondriyal DNA’larımızın erken yaşta az enerji üretmeye başladığını göstermektedir. Bu yüzden erken yaşta yaşlanmayı engellemek için ilk yapmamız gereken şey mitokondriyal yaşlanmamızı yavaşlatmaktır. Mitokondrilerimizdeki enerji üretimi hızını koruyabilirsek 100 yaşımıza geldiğimizde bile kendimizi enerjik ve dinamik hissedebiliriz.
Mitokondrilerimizin görevlerini daha iyi yerine getirip daha çok enerji hücresi üretebilmeleri için sağlıklı bir vücudumuz olması gerekkmekte; sağlıklı vücudun yolu da sağlıklı beslenmekten geçmektedir. Bedensel sağlığımız için doğru olan kiloyu bulup bu kiloda kalmak için yediklerimize dikkat etmeliyiz. Yağ, şeker ve tuzu hayatımızdan çıkardığımız zaman hem kilomuzu koruyabiliriz hem de birçok hastalığa karşı önlem alabiliriz. Yediğimiz zaman kanımızda şekere dönüşen tahılları da eslenme düzenimizden çıkartmak büyük önem taşımaktadır. Enerji üretmek için yağ asitleri ve karbonhidrat kullanan mitokondrilerimizin daha işlevsel olması için sağlıklı yağlara yönelinmelidir. Bunu yaparken de karbonhidrat ve yağ oranına dikkat edilmelidir; zira mitokondrilerimiz, vücuda zararlı olan serbest radikal üretimini de gerçekleştiriyorlar. Daha fazla yağ ve daha az karbonhidrat tüketerek daha az serbest radikal oluşmasına katkıda bulunabiliriz.
Mitokondriyal DNA’yı koruyarak mitokondriyal yaşlanmayı yavaşlatmak için gıda takviyelerinden de destek alabiliriz. Özellikle glutamat, sistein ve glisin aminoasitlerinden oluşan ve antioksidan özelliğiyle bilinen glutatyon içeren gıda takviyeleri mitokondrilerimize yardımcı olabilir. Glutatyon, serbest radikal oluşumunu önlemeye katkıda bulunduğu için mitokondrilerimize zarar gelmesini engelleyerek hücrelerimizi koruyabilir. Hızlı ve kaliteli enerji üretimi için ise D-Riboz içeren gıda takviyeleri kullanabiliriz. ATP sentezine katkıda bulunan D-Riboz enerji oluşum metabolizmasını destekler. Bu şekilde de mitokondrilerimizdeki enerji üretimini hızlandırabilir. Glutatyon ve D-Riboz’u C vitamini, selenyum ve B12 vitamini gibi vitamin ve minerallerle de destekleyebiliriz. C ve B12 vitaminleri de vücudumuzda enerji üretimini katkıda bulunarak hızlandırabilir. C vitamini ve selenyumun güçlü antioksidan etkileri ile serbest radikallerin oluşmasını önlemeye de yardımcı olmaktadır.
https://www.massmecfs.org/more-resources-for-me-cfs/302-mitochondrial-dysfunction-post-exertional-malaise-and-cfsme?start=1
https://ghr.nlm.nih.gov/mitochondrial-dna
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1715476/
TÜM SEÇKİN ECZANELERDE